"İhmaller Ülkesi: Beton Mezarlar ve Küller Arasında Kayıp Hayatlar"
"İhmaller Ülkesi: Beton Mezarlar ve Küller Arasında Kayıp Hayatlar"
Yine bir facia, yine bir ihmal, yine can kayıpları… Türkiye’de beton yığınlarının altında ezilen sadece insanlar değil, aynı zamanda vicdanlarımız. Depremlerde yıkılan binalar, çürük yapılarda hayatını kaybeden masumlar, kaçak katlarla şişirilmiş beton tabutlar… Son olarak Bolu’da bir otel yangını, ihmaller zincirinin yeni bir halkası olarak karşımıza çıktı. Ve biz, her felaketten sonra aynı cümleleri kuruyoruz: “Bu son olsun.” Ama olmuyor. Çünkü sorun bir bina meselesi değil, kökleşmiş bir zihniyet meselesi.
Denetimsiz yapılar, göz yumulan usulsüzlükler, rant uğruna feda edilen hayatlar… Her felaketin ardından birkaç gözaltı, birkaç açıklama, biraz üzülmüş gibi yapan yetkililer ve sonra unutulmaya terk edilen kayıplar… Türkiye’nin deprem ülkesi olduğu yıllardır biliniyor ama her büyük sarsıntıda çöken binalar bize başka bir gerçeği hatırlatıyor: Yapılar değil, zihniyet çökmüş durumda. Bilim insanları, mühendisler, uzmanlar yıllardır bağırıyor, “Bu binalar öldürür!” diye. Ama sesleri, inşaatın başındaki gözünü para bürümüş müteahhitler, kâğıt üzerindeki kontrolleri gerçek sanan denetçiler, iş bitse de gitsek diyen yetkililer tarafından bastırılıyor.
Bolu’da bir otel yangını ve kaçacak yeri olmayan insanlar… Kaçak yapılar, eksik yangın önlemleri, merdiven boşluklarında sıkışan hayatlar… Üstelik bu, ilk değil. Tarihimiz, unutulmuş ihmallerin birer cenaze törenine dönüşmesiyle dolu. “Ders alındı” denilen her felaketten sonra benzer hatalar tekrar ediliyor. Çünkü asıl sorun bina yapmak değil, insan hayatına değer vermek.
Depremler, yangınlar, çöküntüler bir doğa olayı ya da bir kader değil. Ölümleri doğal bir sürecin sonucuymuş gibi kabullenmek, en büyük gaflet. İnsanlar binalar tarafından öldürülmüyor, bu binaları göz göre göre ayakta tutan zihniyet tarafından öldürülüyor. Mesele yanlış beton, çürük demir, eksik malzeme meselesi değil sadece. Mesele, liyakat yerine adam kayırmayı koyan, bilimi değil rantı rehber edinen, denetimi göstermelik hale getiren bir sistemin meselesi.
Daha kaç bina yıkılmalı, kaç insan yanarak, göçük altında kalarak can vermeli ki bir şeyler değişsin? Kaç aile, sevdiklerini birkaç kuruş daha fazla kazanmak için göz ardı edilen güvenlik önlemleri yüzünden kaybetmeli ki gerçek adımlar atılsın? Kaç sahte belge, kaç mühürsüz imza, kaç denetimsiz yapı görmezden gelinmeli ki yetkililer uyansın?
Unutmayalım, felaketler değil, ihmaller öldürür. Ve her ihmalin altında bir imza, her enkazın altında bir sorumlu vardır. Sadece görmeyi, sormayı ve hesap sormayı öğrenmemiz gerekiyor. Yoksa hepimiz, bir gün kendi üzerimize çökecek olan bu sistemin enkazında kalmaya mahkûmuz.
Görüş ve düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın, birlikte daha fazlasını başaralım.
Saygılarımla…
Doç. Dr. Alper POLAT
Instagram: @doc.dr.alperpolat
X: @alpberpolat
0 Yorum